Kimi yüreğimize dokunan, bir rüyadaymışçasına hissettiren şarkıcılığına tutuldu; kimi de o şarkıları şarkı yapan şiirlerine… Son nefesine kadar üretken kalan şair, yazar ve müzisyen Leonard Cohen, bu dünyadan göçüp gittiğinde, ardında upuzun bir portfolyo bıraktı.
Montreal’in Quebec bölgesinde 1934 yılında doğan Cohen, orta halli Musevi bir ailenin çocuğuydu. Babası Nathan Cohen Montreal’in büyük giysi mağazalarından birinin sahibiydi ve Leonard henüz 9 yaşındayken babasını kaybetti. Edebiyatla henüz ilkokul çağındayken tanıştı. Ergenlik döneminde gitar çalmayı öğrenirken ilk müzisyenlik aktivitesi Buckskin Boys isimli bir folk grubunu kurmak oldu. Lise sıralarında ise takıntılı derecede Gabriel Garcia Lorca sevgisi doğmuştu. Gelecekte doğacak kızına adını verecek kadar çok seviyordu kurşuna dizilen Lorca’yı. “Şiir yaşamın kanıtıdır. Eğer hayatın alevler içindeyse, şiir sadece külleridir…” mısralarından, şiirin onun için neleri ifade ettiği anlaşılabilir.
Cohen’in hayatı için “Müzikten önce edebiyat vardı” denilebilir. Leonard Cohen’in edebiyat tutkusu sadece şiir üzerinde yaşanmadı. 1963-66 yıllarında The Favourite Game ve Beautiful Losers adlı iki romanını da yayınladı. Edebiyatla arası asla açılmasa bile bu alandaki üretkenliği seyrelmeye başladı. Çünkü lise yıllarında aldığı gitar derslerini şarkı sözü yazmada kullanıyor ve bu onun müzisyen olma arzusunu içten içe tetikliyordu.
İlk şarkısı Suzanne
Joan Baez de bu şarkıyı yorumlar ancak Leonard Cohen söylediğinde mest eder. Usta folk müzik sanatçısı Judy Collins’le tanışmasını “bir dönüm noktasıydı” diye ifade eder. Suzanne şarkısının hikayesi şöyle: Leonard Cohen, platonik aşkı Suzanne Verdal için yazdığı şiiri telefonda Collins’e söyler ve Collins’ten kendisine kayıt yapılacağına dair söz alır. The Songs of Leonard Cohen adlı ilk albümün ilk şarkısı olarak yer alır Suzanne.
32 yaşındayken Kanada’nın tanıdığı bir şair ve roman yazarıydı. Henüz 22 yaşındayken yazdığı şiir kitabı sayesinde Avrupa’yı dolaşması için burs bile kazanmıştı. Ancak tüm bunlar müzikten çok önceydi. Müzik daha iyi para kazandırabilirdi elbette. İlk şarkılarını New York’un arka sokaklarındaki barlarda söylerken bir menajer yanına gelip “Bu işler için biraz yaşlı değil misin” diye sormuş Cohen’e. Şimdi düşününce bu diyalog şaka gibi geliyor olmalı.
Şarkıların hikayeleri gerçeklerden alıntı
1974’te yayınlanan New Skin for the Old Ceremony albümünde yer alan Chelsea Hotel #2 isimli şarkıyı Janis Joplin’e yazmış. Ancak bu gerçeği Joplin’in ölümünden sonra açıkladı. “Bana yalnızca, yakışıklıları tercih ettiğini söyledin. Fakat benim için bir ayrıcalık yapacaktın…” sözleriyle şarkıyı anımsayabilirsiniz.
Rock yıldızları direnen insanlardır. Zamana direnmek istediler ve yaşlanmayla mücadele edebilmek adına bir dizi estetik ameliyat için bıçak altına yattılar. Cohen onlardan biri değil. Çünkü Cohen’in yaşam felsefesinin özünde “hayatın getirdikleri ile gitmek” var.
“Hallelujah” en bilinen, sevilen ve pek çok sanatçı tarafından coverlanmış bir sanat eseri… “Dance me to the end of love” ise; ilhamı, yaşanmış bir aşktan değil, tarihten gelen bir şarkı… Polonya asıllı Leonard Cohen, şarkının ilham kaynağının Nazi kampları ve Yahudi soykırımı sırasında yaşanan işkenceler, kara günler olduğunu açıklamıştı. Hayranları yakından bilir ki Cohen’in kendine özgü bir vokali var. Çünkü geri vokallerde de kendi sesini kullanır. “Bu, bir kadının benimle birlikte şarkı söylemesinden çok daha iyi… Biraz kaliteli kasvet iyidir.”
Cohen’i farklı kılan
Cohen’in eserlerinde aşk, din, depresyon; sık rastlanan temalardır. Cohen’in şarkıların seyrek de olsa politik öğeler taşır. Aşk her ne kadar popüler müziğin konuları arasında olsa da Cohen’in edebi kişiliği, romancı ve şair kimliği ile Cohen’in şarkılarında bu temalar daha etkileyici ve efektifdir. Evliliği en yakın arkadaşının karısıyla birlikte olması sonucu bitmiş bir erkeğin arkadaşına yazdığı mektupta, yani Famous Blue Raincoat’ta eski en yakın dostuna şöyle seslenir: “Sanırım seni özledim. Sanırım seni affettim…”