Gün geçtikçe artan teknolojik gelişmeler, bilgisayar programlarının ticari faaliyetlerde önemli rol oynamasına neden olmaktadır. Bu durum, bilgisayar programı kavramına ve bilgisayar programlarının baş rol oynadığı hukuki ilişkilere yakından bakmayı mecburi hale getirmektedir. Fikri mülkiyet konusunda çalışmalarıyla tanınan Avukat İpek Şahinkara ile endüstriyel üretimin önemli bir parçası olan bilgisayar programlarına yönelik dikkat edilmesi gerekenleri konuştuk
Bilgisayar programı üzerindeki hak sahipliği kime aittir?
Bilgisayar programları kapsamında özellikle yazılımlar hukuki uyuşmazlıklarda önemli bir süje (konu, varlık) olmaya başlamıştır. Türk Hukukunda bilgisayar programları, programı üreten kişinin fikri çabası sonucu meydana gelmek koşuluyla, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) 2. maddesi uyarınca “ilim ve edebiyat eseri” olarak kabul edilmiştir. Yazılımlar, bilgisayar programlarının tabi olduğu hukuki korumadan yararlanmaktadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hak sahipliği; mali (işleme, çoğaltma, yayma, umuma iletim, temsil hakları) ve manevi hakları kapsar. Hukuki uyuşmazlık meydana geldiğinde ilk olarak gerçek hak sahibinin kim olduğunun tespit edilmesi çok önemlidir. Genel olarak, bir bilgisayar programı üzerindeki hak sahibi, o ürünü meydana getiren kişidir. Üretim ve yaratım sürecine fikri bir katkı sağlamaksızın sadece teknik yardımda bulunan kişilerin fikri mülkiyet bağlamında hak sahibi olduğunu söylemek mümkün değildir. Önemli olan özgün bir fikri ürün meydana getirmektir. Örneğin açık kaynak kodlu yazılımların pek çok kişi tarafından kullanılması söz konusu olmaktadır. Bu yazılımların üçüncü kişiler tarafından kullanılması ve yazılım üzerinde değişiklikler yapılması sonucu yeni yazılımlar elde edilebilmektedir. Bu doğrultuda elde edilecek yeni yazılımları meydana getiren kişinin özgün fikri ürünü olması karşılığında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hak sahibi olacağını söylemek mümkündür. Tüzel kişilerin eser sahipliği ise sadece mali haklar için söz konusudur. Buna ek olarak birden fazla kişinin fikri çabasını bir araya getirerek oluşturduğu yazılımlarda ise hak sahipliği ortak olacaktır ve hak sahiplerinin ortaklaşa karar alması gerekliliği doğacaktır. Eğer, farklı yazılımların bir araya getirilmesi sonucu oluşan yeni bir yazılım doğduysa, bütünün parçalarını oluşturan her bir yazılımı meydana getiren kişi, kendi yazılımı üzerinde tek başına hak sahibi olabilecektir.
Bilgisayar programının gerçek sahibinin kim olduğu konusunda uyuşmazlık yaşanması durumunda ise Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca eser sahipliğinin tespiti ve somut duruma göre bir ihlal söz konusu ise bunların durdurulmasına, önlenmesine ve zarar meydana geldiyse zararın tazmin edilmesine yönelik davalar açmak mümkün olacaktır.
Telif korumasından yararlanmak için ne yapmak gerekir?
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun ilgili hükümleri uyarınca telif korumasından yararlanılabilmesi için; bilgisayar programının, ürünü ortaya çıkaran kişinin özgün ürünü olması gerekmektedir. Telif korumasının hak sahibine sağladığı en büyük avantaj, tescil işlemine gerek kalmaksızın hukuki korumadan yararlanılabilmesidir. Ayrıca, ülkemizin taraf olduğu Avrupa Patent Anlaşması ile sadece teknik işlevi bulunan bilgisayar programlarına patent verilebilmektedir. Ancak patent verilebilirlik halleri oldukça sınırlı olduğundan, bilgisayar programlarının fikri mülkiyet hukuku uyarınca korunması genel olarak telif korumasıyla sağlanmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği gibi telif koruması için tescil işlemine gerek duyulmuyor olması bir avantaj olarak kabul edilse de hukuki ihtilaf meydana geldiğinde, halihazırda bir tescil belgesi söz konusu olmadığı için ispat konusu bakımından birtakım dezavantajlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu karmaşanın bir nebze de olsa önlenebilmesi adına, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğüne başvuru yaparak “İsteğe Bağlı Kayıt Tescil İşlemi” gerçekleştirebilmek mümkündür. Bu işlem ile verilecek belge bir hakkı kesin olarak göstermiyor olsa da olası bir ihtilaf durumunda ispat kolaylığı sağlamaktadır.
Bilgisayar programlarının lisans ve know-how sözleşmelerine konu olduğu durumlarda nelere dikkat edilmelidir?
Hem telif haklarına ilişkin mevzuatın çok eski yıllarda oluşturulması hem de teknolojik gelişmelerdeki hız, meydana gelebilecek hukuki uyuşmazlıklarda taraflar arasındaki sözleşme içeriklerinin önemini daha da artırmaktadır. Pek çok sözleşmeye konu olduğu gibi bilgisayar programları, lisans sözleşmelerine de sıklıkla konu olmaktadır. En genel anlamda lisans sözleşmesini, lisans verenin, lisans alana bir bedel karşılığında veya bedelsiz olarak, sahip olduğu fikri ve sınai haklarını kullanma yetkisini bıraktığı sözleşme olarak tanımlamak mümkündür. Bilgisayar programlarına ilişkin pek çok işlem lisans sözleşmelerinin konusunu oluşturabilmektedir. Lisans sözleşmesinin konusuna; bilgisayar programının kullanılması, yayınlanması ya da programa ekleme yapılması örnek olarak verilebilir.
Lisans sözleşmelerinden bahsederken know-how sözleşmelerinden de bahsetmek yerinde olacaktır. Know-how, tecrübe ve denemeler neticesinde elde edilen; gizli, anlaşma konusu ürünlerin üretimi için önemli, yararlı ve uygulamaya yönelik bilgilerdir. Sözleşmeye konu olması için bu bilgilerin yeterince geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde tanımlanmış olması gerekmektedir. Her iki sözleşme türü de Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmeyen ve bu nedenle olası bir ihtilaf halinde kanunun özel hükümleri uyarınca çözümlenemeyecek sözleşmelerdendir. Bu nedenle tarafların sözleşme hükümlerini hazırlarken her bir madde üzerinde detaylıca düşünmesi gerekmektedir. Örneğin, olası bir uyuşmazlığın daha hızlı çözülmesi için tahkim şartı eklenmesi, know-how bilgilerinin sözleşme bitiminden uzun süre geçtikten sonra da gizli tutulması, üçüncü kişilere know-how verilmeyeceği gibi hususlar somut olayın koşullarına göre sözleşmeye madde olarak eklenebilecektir. Gizlilik bahsi sadece know-how sözleşmeleri bakımından önem arz eden bir kavram değildir. Lisans Sözleşmeleri bakımından da gizlilik hususu büyük bir öneme sahiptir. Hem sözleşme görüşmelerinde hem de sözleşmeyi oluşturulurken özellikle ticari sır niteliği taşıyan bilgilerin korunması amacıyla alınacak önlemler oluşabilecek büyük zararları önleyici olacaktır.
Özetleyecek olursak:
Fikri mülkiyet hakları, şirketlerin malvarlıklarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Hızla gelişen teknoloji ile birlikte bilgisayar programlarının konu olduğu hukuki uyuşmazlıklar sıklıkla gündeme gelmektedir. Uyuşmazlıkların çözülebilmesi için öncelikle hak sahibinin kim olduğu ve hangi haklara sahip olduğunun tespiti büyük önem taşımaktadır. Tescile gerek kalmaksızın telif korumasına sahip olan bilgisayar programlarının konu olduğu pek çok sözleşme yapılmaktadır. Bu sözleşmelerin başında lisans ve know-how sözleşmeleri gelmektedir. Bu sözleşmeler Türk Borçlar Kanunu tarafından düzenlenen özel sözleşmeler kategorisine girmediklerinden ötürü, sözleşme hükümlerinin taraflarca mümkün olduğunca detaylı belirlenmesi ileride çıkabilecek uyuşmazlıkları engelleyecek ya da daha kısa sürede ve kolay çözümlenmesini sağlayacaktır.